Preeklampsi (Gebelik Zehirlenmesi)

Preeklampsi; başka bir ifade ile gebelik zehirlenmesi, gebeliğin ikinci yarısında yani 20. haftadan sonra ortaya çıkan, kan basıncı artışı (140/90 mm/hg üzeri), idrarda protein kaçağı, vücutta, özellikle ellerde ve yüzde ödem gibi belirtilere neden olan hem anne hem de bebek için ölümcül sonuçlar doğurabilecek bir hastalıktır. Doğru zamanda tanı konulamaz ve doğru şekilde yönetilemez ise hem de bebek için hayati riskler ortaya çıkabilmektedir. Nitekim tüm dünyada anne ölümlerinin nedenleri arasında yaklaşık yüzde 25 orana sahiptir. Diğer bir ifade ile tüm dünyada anne ölümlerinin dörtte birinin sorumlusu preeklampsidir denilebilir.

Preeklampsi Neden Oluşur?

Preeklampsi ilk tanımlandığı günden bu yana yani yaklaşık 100 yıldır, teoriler hastalığı olarak bilinir ve altta yatan neden tam olarak ortaya konulabilmiş değildir. Günümüzde elimizde olan bilgiler, preeklampsi gelişen annelerde, bebeğin eşinin yani plasentanın, diğer sağlıklı gebelikler gibi gelişemediği (yetersiz trofoblastik invazyon) olduğudur. Plasentanın yeteri kadar rahim duvarına yerleşememesi nedeniyle plasenta yatağında pek çok zararlı maddeler (serbest oksijen radikalleri) ortaya çıkmakta, bu zararlı maddeler kan damarları yolu ile tüm vücuda yayılmakta, tüm vücuttaki damarların iç tabakalarında hasara neden olmaktadır. Tüm vücuttaki hasarlı damarlardan damar dışına sıvı sızmakta, bu durum da tüm organlarda ve boşluklarda (beyin, akciğer, göğüz kafesi, karaciğer, karın içi, eller, ayalar, yüz vb) ödeme neden olmaktadır. Ödemlenen organlarda fonksiyon bozuklukları ve organ yetmezlikleri başta olmak üzere pek çok sorun görülebilmektedir.

Plasentanın yetersiz invazyonu (yerleşmesi) nedeniyle anne karnındaki bebeğe oksijen diğer ihtiyaçlarının geçişi de normal gebeliklerden daha zayıf kalmakta, bu durum da bebekte gelişim kısıtlılığı, oksijen azlığı ve daha ileri düzeylere oluşursa sakatlıklar ve ölüme neden olabilmektedir.

Yukarıda anlatılanlardan da anlaşılacağı gibi preeklampsi gebeliğin en ciddi hastalıklarından birisidir.

Preeklampsi Kimlerde Sık Görülür?

Preeklampsi, tüm gebeliklerin yaklaşık 2-7'sinde görülmektedir. Kabaca görülme sıklığı yüzde 5 olarak kabul edilebilir. Ancak bazı gruplar preeklampsi gelişimi için artmış riske sahiptir. Bunlar:

  • Gebelikten önce hipertansiyonu olan kadınlar
  • Gebelikten önce diyabeti olan kadınlar
  • Gebelikten önce Lupus ya da romatoid artrit gibi kollajen doku hastalığı olanlar
  • Önceki gebeliklerinde preeklampsi geçirmiş olanlar
  • Gebelikten önce böbrek hastalığı olanlar
  • Çoğul gebelikler

Yukarıda anlatılan gruplarda preeklampsi, normal topluma göre daha sık görülmektedir.

Preeklampsi Tanısı Nasıl Konulur?

Gebeliğin ikinci yarısında (çoğul gebeliklerde ve mol gebeliklerinde daha erken olabilir) ortaya çıkan hipertansiyon (kan basıncının 140/90 mm/Hg'den yüksek olması), idrarda protein kaçağı, ödem durumlarında preeklampsi akla gelir. Detaylı incelemede bu sorunların gebeliğin ikinci yarısında ortaya çıktığı, o ana kadar yukarıda anlatılan sorunların olmadığı anlaşılır.

Kan basıncı artışı için gebe kalmadan önce kan basıncını bilen gebelerde sistolik (büyük) kan basıncında 30 mm/hg, diyastolik (küçük) kan basıncında 15 mm/hg artma da yükselmiş kan basıncı olarak kabul edilebilmektedir. Yine de hem anne hem de bebek ile ilgili risklerin diyastolik (küçük) kan basıncının 90 mm/hg üzerine çıktığı durumlarda görüldüğü de bir realitedir.

Preeklampsi tanısı konulduktan sonra daha ileri testlere ihtiyaç vardır. Beyin (baş ağrısı, görme sorunları ya da hiç görmem kusma), akciğer ( nefes darlığı, sık nefes alıp verme, oksijensizlik bulguları), karaciğer (karaciğer bölgesinde ağrı, kusma), böbrek (drarda protein kaçağı ve idrar çıkışında azalma: 24 saatte 500 ml'den az), etkilenmeleri olup olmadığına dair inceleme ve sorgulamalar ile karaciğer ve böbrek hasarı ya da yaygın damar içi pıhtılaşma bozukluğu olup olmadığına dair testler yapılır.

Anne karnındaki bebeğin gelişimi, yetersiz plasenta oluşumu nedeniyle olumsuz etkilenebileceği için bebeğin de değerlendirilmesi gerekecektir. Bu amaçla fetal ultrasonografi ile fetus değerlendirilir. Fetal gelişim kısıtlılığı (bebeklerin akranlarına göre küçük olması), amniyon sıvısında azalma olup olmadığı, göbek kordonundaki ve bebeğin diğer bölgelerindeki atardamar ve toplardamar kan akımlarının doppler ile değerlendirilmesi, rahime giden damarların kan akımlarının doppler ile değerlendirilmesi de preeklampsi tanısı sırasında yapılabilecek işlemlerdendir.

Preeklampsi Tedavisi Nasıldır?

Preeklampsinin tek tedavi yöntemi doğumdur. Doğum, miadında olan yani gebelik süresini tamamlamış gebelerde hem anne hem de bebek için en iyi yaklaşımdır. Ancak henüz miadına ulaşmamış gebeliklerde, doğum bebek için erken doğumun yani prematüritenin getireceği riskleri de beraberinde getirir. O nedenle miadından önceki yani preterm preeklampsi olgularında doğum zamanlaması daha detaylı ve kapsamlı yaklaşım gerektirecektir.

Hastaların tanı ve tedavilerinde bizlere yardımcı olması amacıyla preeklampsi olguları da kategorize edilmiştir. Preeklampsi tanısı alan olgularda, şiddetli preeklampsi bulguları denilen bulgular gelişmiş ise bu durumda ''şiddetli preeklampsi'' olarak adlandırma yapılmakta ve doğum kararı gündeme gelmektedir. Şiddetli preeklampsi bulguları mevcut değil ve gebelik henüz miadına ulaşmamış ise o takdirde miadına kadar şiddetli preeklampsi bulgularının gelişip gelişmediği açısından sıkı takip amaçlanır. Takip sırasında şiddetli preeklampsi bulgu ya da semptomları gelişir ise yine doğum kararı vermek gerekecektir.

Preeklampsi takip ve tedavisi mutlaka perinatoloji (yüksek riskli gebelik) uzmanı kontrolünde, ihtiyaç duyulabilme ihtimali olan neonatolog, anestezi uzmanı vb uzmanların da bulunduğu, anne ve bebek için yoğun bakım koşullarının olduğu, tam teşekküllü tersiyer bir merkezde yapılmalıdır.

Preeklampsi Önlenebilir mi?

Preeklampsi gelişme ihtimali yüksek olan gebelerde, önleyici medikasyonlar günümüzde mevcuttur. Özellikle yukarıda anlatılan ve preeklampsi gelişimi yüksek olan gruplarda asetil salisilik asit in gebeliğin başlarında başlanarak gebeliğin sonlarına kadar (32-36 hafta) kullanılması ile hem preeklampsi hem de şiddetli preeklampsi gelişimi riski azaltılabilmektedir. O nedenle, gebelik planlayan tüm kadınların gebe kalmadan önce henüz planlama aşamasında perinatoloji uzmanına giderek durum değerlendirmesi yapmalarında yarar olacaktır.